28 Şubat 2012 Salı

Karlı Bir Gecenin Hikayesi

Uyandı… Sebepsiz, telaşsız… Yabancı bir kedinin bakışıyla karşılaştı ilk önce. Kedi, odanın köşesinden, ilk kez görmüş gibi bakıyordu ona. Oysa ilk görüşü değildi bu kedinin kendisini… En azından bundan birkaç saat önce, eve girdiğinde görmüş olmalıydı onu bir kez daha. “Mantıklı olan bu” diye düşündü. Aldırış etmedi düşündüklerine. Sonra yanında yatan çıplak bedeni fark etti. Hatırlamaya çalıştı nerede olduğunu, kendi evinde değildi en azından, bunun farkındaydı… Çıplak bedene tekrar baktı, kadının adı neydi? Onu herhangi bir kadından farklı düşünmeye çalıştı bir an için. Ruh eklemeye çalıştı hem kendine hem de ona, yapamadı… Canı sıkıldı bu duruma, kalktı, donunu geçirdi ayağına, camı açtı… Soğuk, kar yağdı yağacak… Bir rahatsız homurdanma geldi yataktan, kedi yatağın ayakucuna çıkmış oradan onu inceliyordu. Belli ki fırsat görüyordu camın açılmasını. Cam açılacak ki kendisi dışarı çıkabilsin, baksın uzun uzun, havayı koklasın, bilmediği, görmediği, hayatında tatmadığı ne varsa o anda tanımaya çalışsın. “Yok öyle yağma!” dedi kediye. Çekti içine havadaki kar kokusunu, çiselemeye başlamıştı kar. Kapattı camı… Tekrar baktı yataktaki çıplak bedene, bir kez daha ruh koymaya çalıştı, hayır bu sefer adını hatırlamaya çalıştı. Bilmediği bir evde, aynı gece içerisinde ikinci kez gördüğü bir kedi ile aynı yerdeydi. Bir de çıplak kadın vardı tabii… Saçmaladığını fark etti, vazgeçti düşünmekten… İçeri odaya geçti. Elbiseleri dört bir yana dağılmış, bir kadın elbisesine, iç çamaşırına karışmıştı… “Acelemiz varmış…” diye düşündü, nasıl gelmişlerdi eve? Hatırlamıyordu… Çok konuşmuştu bütün gece, boğazı ağrıyordu konuşmaktan, sigaradan, alkolden… Kadın da kendi gibiydi, o da onun gibi… Adı neydi gerçekten? Sigarasını aradı yerde süklüm püklüm yatan pantolonun ceplerinde, bulamadı… Paltosunu aldı yerden, paltonun ceplerine baktı, yoktu sigara… Sağlam bir küfür salladı. Evi aradı sigara bulmak için. Filtresi kırılmış tek dal sigara buldu. Çakmak yoktu bu seferde. Mutfağa gitti, ocağı yakmak için kullanılan uzun çakmaklardan aradı, buldu bir tane. Sigaranın filtresini kopardı, yaktı uzun, şekilsiz, çirkin ocak çakmağı ile… Bir nefes çekti içine, ağzında tütün parçaları… Verirken çektiği nefesi boş boş baktı mutfak camından, camı açtı… Kar yağmaya başlamıştı sonunda, iri taneleriyle yavaş yavaş iniyordu önce gökten, sonra önüne engel çıkmış gibi kendi etrafında dönüyor hızla, çarpıyordu yere… Altında sadece donu vardı, izledi durdu pervane misali yeryüzüne koşan iri yapılı kar tanelerini, soğuk işliyordu içine… Biraz ferahladığını hissetti soğukla birlikte, uzun bir nefes çekti sigarasından, titredi soğuktan… Adı neydi çıplak bedenli kadının?

Yalnız bir şekilde geceye çıkmıştı, içi sıkılıyordu. Amaçsızdı… Kadıköy’de giriş kapısını ve ismini sevdiği ilk bara girmişti. Âdeti değildi Kadıköy’de bir bara gitmek. Yabancılığına vermek istediği için yalnızlık hissiyatını, hiç bilmediği, takılmadığı bir yere gitmek istemişti sadece… Kadının adı neydi? İlk gözüne kestirdiği kadın değildi aslında, çıplak bedenli kadın… Giriş kapısını ve ismini severek girdiği barda daha önce iki kadın ile tanışmaya çalışmış, ilki tarafından sağlam bir şekilde terslenmiş, ikinciyle olacak gibiyken kadın ayrıldığı erkek arkadaşından bahsetmeye başlamıştı. Teselli etmeye çalışmıştı önce, sonra saçmaladığının farkına vardı. İki dakika sonra kaçmıştı o kadının yanından zaten, ne gerek vardı boş muhabbete, nasıl olsa bir şey olmayacak… Şimdikini barın köşesinde, elinde bira, tüm umudunu kaybetmiş bir şekilde beklerken görmüştü. Kalabalık bir arkadaş grubu içerisindeydi kadın, kısa boylu, beyaz tenli, küçük memeli, güzel kalçalı… Kıvırcık saçları vardı, kızıl… Duruyordu öyle, yüzünde kendi gibi ufak tefek bir gülümseme. Gözleri farklıydı, karanlıkta dahi fark ediliyordu, gözlerinde bir şeyler vardı… Gözlerinde ne olduğunu çözmeye çalışmadı, uğraşmak istemedi… Acemice yanaşmaya çalıştı önce, grup içerisindeki hemcinslerinin tehditkâr bakışlarını hissetti, geri çekildi. “Böyleyiz biz erkek milleti” diye düşündü, “yırtıcı hayvanlar gibi alanımızı, sürümüzü koruruz”… “Sanki sen farklısın” diye payladı kendini sonra, bir yudum aldı birasından… Uzun uzun seyretti kadını ona yakın bir yerden. Kendisine çevrilmiş gözleri gördü sonunda kadın, rahatsız oldu önce… Sonra zararsız görmüş olacak ki yavaş yavaş yanaştı “hüzünlü görünüyorsunuz” dedi kadın… Ne demeliydi şimdi, “bir kadın kendisine sürekli bakan bir adama böyle demez ki, ya tokadı basar ya paylar adamı, bazen ikisi de aynı anda olur…” diye düşündü. Bir süre baktı kadının gözlerinin içine bir şey söylemeden, bir yudum aldı birasından, “seninle tanışmak için yol bulmaya çalışıyorum” deyiverdi bir anda… Anında bir korku çöktü içine, “tamam oğlum, yedin tokadı şimdi… Bok var, bulamadın mı söyleyecek başka bir şey?” Kadın baktı anlamsız, yüzündeki gülümseme de kaybolmuştu… “Haklısın” dedi “Densiz bir cümle oldu” diye toparlamaya çalıştı, kadın susturdu onu. “Adın ne?” diye sordu kadın, “adım…” Kadın da söyledi adını. Uzun uzun konuştular sonra, en azından bu kadarını hatırlıyordu. Ha bir de içinde bulundukları barı hatırlıyordu, barda çalan müzik grubunu daha çekici kılmaya çalışan sahne ışıkları, yüzüne vurup duruyordu kadının barın loşluğu içinde… Güzel bulmuştu kadını, kendini ne kadar çirkin buluyorsa o kadar güzel bulmuştu onu da… Nasıl gelmişlerdi eve? Kadının arkadaşları teker teker gitmişti onlara hoşça kal diyerek, arkadaşlarının hiç biriyle tanışmamıştı. Bu yüzden düşman bakışlar atarak uzaklaşıyordu arkadaşları. Bunu hatırladığına sevindi... Sahneye yakın dikdörtgen uzun bir bistronun iki tarafında konuşuyorlardı… Hatta dans bile etmişlerdi hatırladığı kadarıyla… İlk kim öpmüştü?

Kar taneleri göğsüne çarpıyordu, fırtına başladı, iyice üşümüştü… Son nefesi aldı sigarasından, camı kaparken kediyi fark etti. Yemek masasının üstüne çıkmış ona bakıyordu. Kafasını okşadı kedinin, kıçını döndü kedi… “Eh! Sevmezsen sevme beni!” dedi kendi kendine. Odaya döndü tekrar, yabancı bir yatakta, çıplak bir kadın bedeni… Uzun uzun baktı yatağa ve bedene. Kulaklarında çınlayan bir şarkı vardı geceden, “Belki bir şarkının her sesinde, belki bir sahil meyhanesinde”… Uzandı çıplak bedenli kadının yanına… “Islak bir yolda yalnız yürürken, bambaşka bir şeyi düşünürken aklımdasın”… Susturdu içindeki ezgiyi… Sanki ruhu varmış gibi, sarıldı kadının çıplak bedenine… Çekti kendine doğru kadını, sarıldı sımsıkı bir kez daha… Sahi, kadının adı neydi?

İlkayCeyhan
28 Şubat 2012
İstanbul