28 Aralık 2008 Pazar

Bir Delirme Rüyası

Merhaba, işte yine ben… Ben kim miyim? Ciddi misiniz bunu sorarken? Şaka yapıyor olmalısınız… Evet, evet ters ters bakmanızdan belli şaka yapıyorsunuz, kim bilmez benim kim olduğumu… Aslında haklısınız, bilmiyor olabilir insanlar birbirini, örneğin siz bilmediğinizi iddia ediyorsunuz benim kim olduğumu, ama ben o kadar eminim ki beni çok iyi tanıdığınızdan… Aslına bakarsanız size bir sır vereyim mi? Hemen “hayır” demeyin en buruşuk haliyle yüzünüzün, maazallah, o kadar güzel ki yüzünüz, erken yaşta muhtaç kalmayın kırışık önleyici kremlere… Hem kim bilir ne hikâyeler çıkacak benden… Hiç mi merak etmiyorsunuz? Siz de haklısınız aslında… Yaşadığımız hayatlar o kadar hızlı ki, kim boşu boşuna zaman kaybetsin ki dinleyerek bir başka insanı… Hangi insanoğlu, zaman harcıyor artık yağmur altında yürümek için… Islanmak maskelerimizin fiyakalarını bozuyor artık… Ben dağınık bırakırım genelde, işte anca misafir gelirse toplarım… Yok, canım, en son bahsettiğim konu odam benim, hani vardır ya insanların yaşadığı, kendi özel alanları… Hah! İşte orası… Ben de farkındayım biraz önce maskelerden konuştuğumuzun ama maskesever bir insan değilim yapacak bir şey yok… Maske taksam, Nihat Doğan gibi olurum şerefsizim… Gerçi Seda Sayan’ı götürdü amcam ama… Öhö… Pardon baya bir dağıldım ben… Söz toparlanıyorum hemen… Ne diyorduk, evet, serzenişte bulunuyorduk… Tamam, bulunuyordum, zamanın hızlı geçişine… Yaprakların oluştuğunu, o yaprakların zamanla sarardığını ve ağır aksak düştüğünü kim fark ediyor artık? Adımlarımızın altındaki bir çıtırtı artık sonbaharda yere düşen yapraklar… Ne güzel olur aslında değil mi, çıtır çıtır ayaklarımızın altında, yere düşmeden yakalayıp basmaya çalışırım ben hep üstlerine daha güzel oluyor… Ters ters baktığınıza göre, gene dağıldım ben ve siz de belli ki zengin etmeye kararlısınız güzellik malzemeleri üreten şirketleri… Bakın hiç gerek yok, ben sizi şimdi düzeltirim… Israrla sorduğunuza göre benim kim olduğumu gerçekten buruş buruş olsun istiyorsunuz yüzünüz ve bilmiyorsunuz kimim ben… “Patlıcanın üstündeki kırağıyım ben!” diye güçlü bir giriş yapmak isterdim ancak bakışlarınızla ürküttünüz beni, en azından dinliyorsunuz o da bir şey… Ne diyorduk? Hah! Kendimi tanımlıyordum ben… Diyordum ki yanı başınızdayım ben aslında… Sürekli gördüğünüz, görmezden geldiğiniz, görmeye tenezzül etmediğiniz belki de… Unutmak istediklerinizim, gıcığım işte biraz, hatırlatırım size her zaman… Niyeti kayıp zamanlarınızım, amaçsızlığınızın en üst noktası… Hiç tanımadığınız bir insanım en mahrem sırlarınızı açtığınız ve belki de bir daha görme ihtimalinizin olmadığı ya da görseniz de hatırlamayacağınız… Değil mi? İnsanoğlu beş dakika öncesini unutmaya çalışıyor artık, neden hatırlasın ki beni? Hala soruyor musunuz, kimim ben? Unuttuklarınızım… Yanı başınızdayım…

İlkayCeyhan
25 Nisan 2008
İstanbul

Hiç yorum yok: