25 Kasım 2008 Salı

Tanır Mısınız İlkay Ceyhan'ı?

Evet efendim… Bu adam çok garip bir adamdır… Ne zaman ne yapacağı belli olmaz, huysuz, gıcık, asabi bir cücedir kendileri… Nüfus kâğıdında “18 Ocak 1982 yılında doğmuştur” diye yazar ama siz inanmayın buna, kesin yaşını küçültmüştür bu eşek sıpası. Görüldüğü gibi oğlak burcudur, yükseleni akreptir bu adamın, kısacası çekilebilecek bir adam değildir. “Gel-Git”leri ile ünlüdür. Okumuş adamdır, 7 sene İzmir Saint-Joseph Fransız Lisesi’nde okumuş ama ne okuduğunu hala anlamamıştır. Sonradan Fransa’ya, Charles de Gaulle Üniversitesi'ne sahne sanatları ve hukuk öğrenimi görmeye gitmiş (bakın, nasıl da çelişki dolu…) ama çok sevgili YÖK’ün gazabı ile geri dönmek zorunda kalmıştır. Bahçeşehir Üniversitesi’nde Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler okumuş, bir hocasının “senden bir halt olmaz!” lafına içerleyip Fransa’ya, L’Institut Européenne Des Hautes Etudes Internationales' e burslu olarak yüksek lisansını yapmaya gitmiş, oradan da “Avrupa Birliği ve Uluslararası İlişkiler Uzmanı” olarak çıkmıştır. Bu şahıstan umudu olmayan hocanın tekrardan kendisine “adam” olmayacağını hatırlatması sonucunda inadı tutmuş, gitmiş, İstanbul Üniversitesi Gazetecilik bölümünde doktora yapmaya başlamıştır. Doktoraya kabul kâğıdını da kendisine laf eden hocasının oda kapısına çivi ile çakmıştır. Bu beceriksiz herif doktora çalışmalarını bitirmiş, cüppesini giymiş, "doktor" ünvanını almış, husumetli olduğu hocasına da tezinin ve cüppe giymiş olduğu anın fotoğrafını göndermiştir. Görüldüğü gibi tüm eğitim hayatı bir inat uğrunadır…

Dezorganize tip şizofreni örnekleri sergiler bu adam… Ağlanacak yerde güler, güleceği yerde ağlar, en olmadık anlarda olmadık yerlerdedir… Tipine bakıp da bir şeye benzemetiğiniz bu adam çok çeşitli işler yapmıştır. 1990 yılından beri tiyatro ile uğraşmaktadır, TRT İzmir Stüdyoları’nda çekilen bir çocuk programında Cengiz Küçükayvaz ile oynamış, çeşitli yerlerde oyunculuk ve yönetmenlik yapmış, 2008 yılında Maltepe Üniversitesi ve İstanbul Şehir Tiyatroları’nın ortak düzenlediği bir tiyatro festivalinde “en iyi yardımcı erkek oyuncu” ödülünü almıştır. Tiyatro Gramofon ile 2009-2010 sezonunda Carlo Goldini'nin "İki Efendinin Uşağı" oyununda oyuncu olarak görev yapmış, aynı sezon içerisinde de Bahçeşehir Üniversitesi Müzikal Topluluğu bünyesinde William Shakespeare'in "Kuru Gürültü" oyununu tekrar kaleme alarak sahneye uyarlamış ve yönetmenliğini yapmıştır. 2012 yılından beri Tiyatro KaraKutu bünyesinde oyuncu ve yönetmen olarak çalışmaktadır. "İtiraf" adlı oyunu yazmış ve yönetmiştir, Dario Fo derlemeleri yapmış ve yönetmiştir. Yapmış da ne olmuştur orası ayrı bir konudur. Halen Tiyatro KaraKutu'da tiyatro yapmaya çalışmaktadır.

Arada sırada bir şeyler yazar bu adam. Yazdıkları, Milliyet Gazetesi’nin 2000 yılında düzenlediği şiir yarışmasında birincilik kazanmıştır. Bir süre Milliyet Sanat ve Varlık dergilerinde yazıları yayımlanmıştır, sonradan birileri tarafından çok pis cesareti kırılmış, yazmaya ara vermiştir. O cesaret kıran şahısı bir bulursa neler yapacağının hesaplarını yapmaktadır şu sıralar… Bu tipsiz herifin doktora çalışmaları sırasında yapmış olduğu Umberto Eco ve Jacques Derrida çevirileri, Prof. Dr. Nurdoğan Rigel'in editörlüğünde Anonim Yayıncılık'tan "Eco Dersleri: Yankılanan Metinler Nasıl Okunur?" ve "Derrida Dersleri: Kurgudan Arındırılarak Yeniden Kurulan Metinler" adı altında 2010 yılında yayımlanmıştır. 2011 yılında yazmış olduğu "Kamu Tüzel Kişisi Olarak TRT ve TRT Aylık Radyo Televizyon Dergisi İncelemesi", Prof. Dr. Aslı Yapar Gönenç tarafından derlenen "Dergicilik Üzerine" adlı kitapta bölüm olarak yayımlanmıştır. Doktora çalışmalarında "Siyasal İletişimde Kamu Diplomasisi" adlı tezi yazmıştır.  Bütün derdi gücü sözcüklerledir. 

Rakı içer bu adam, içti mi bir kadehle de kalmaz şişeyi bitirir doyumsuz herif, çirkin sesiyle şarkı söyler, milletin kulağına tecavüz eder. Lunaparka gitmeyi, dönmedolaba binmeyi, çarpışan otoları, “radar” denen trenleri sever kazık kadar olmasına rağmen… Kitap okur (zordur bu dönemde kitap okuyan adam bulmak), arada lise arkadaşlarıyla fotoğraf çekmeye gider sağa sola. Deniz kokusuyla büyümüş, denizin tüm dinginliğini, dengesizliğini, fırtınalarını taşımıştır içine, deniz sesiyle, denizden gelen rüzgâr ile hüzünlenmiş, sevinmiş, kızmış, mavi bir denizin ne istediğini, ne demek istediğini anlamış, sonrasında gitgide denize âşık olmuştur… Yüreğinde illa yaz aylarından kalma bir yasemin kokusu taşır bu adam, hani olur ya bir gün bir deniz olmazsa hayatında, silinirse tüm benliği, hatırlatsın “O”nu diye… Yoksa öküzün önde gidenidir…

Hiç yorum yok: